Ne Kadar Vefalıyız?

Vefa kelimesi sözlükte “sözüne sadık kalmak, sözünde durmak” demektir.
Yan anlam olarak da “kadir kıymet bilmek, dostluğa önem vermek” manasına gelir.
Köken olarak Arapçadır. Fiilin aslı; VE – FÂ, olarak gelmiş olup, bu kelimenin ilk manâsı üzerinden incelediğimizde Kur’an’da “ahit” kelimesi ile birlikte kullanıldığını da görürüz.
” Ahde vefa gösterin. Çünkü ahid, sorumluluktur.”(İsra 34)
” Hayır! (Gerçek, onların dediği değil.) Kim sözünü yerine getirir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, şüphesiz Allah da sakınanları sever”. (Âl-i İmran 76)
Yine başka bir âyette; “Onlar üzerlerine aldıkları emanetlere ve verdikleri sözlere riayet ederler.”
Burada özellikle vurgulanan emanet Allah’ın kullarına veya insanların birbirlerine güvenerek verdikleri şeylerdir.
Ahid ise Allah’ın kulları ile veya insanların birbirleri ile sözleşmeleridir. Bunlara riayet, imanın ayrılmaz vasfıdır.
Bu da Kur’an’da aşağıdaki ayette vurgulanmıştır.
“Onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır.” (Ra’d 20)
Bu âyetlerden sözümüzde durmamız gerektiğini, bunun bir sorumluluk olduğunu, bu sorumluluğu yerine getirenlerin Allah’tan sakınan kullar olduğunu ve bu kulların Allah katında sevilen kullar mertebesinde ulaştığını anlarız.
Ahidleşme aynı zamanda ruhlarla yapılan, Türkçede kalu- bela tabiriyle bilinen ilk sözleşmedir ve bu biz dünyaya gelmeden önce yapılmış olan, kulluk için verilen sözleşmedir.
Kur’an’a göre; Allah a verdikleri sözde duranlar, insanlar arası ilişkilerinde de sâdık olanlardır.
Günümüzde bu konuda farklı durumlar yaşasak da hakikatte bu böyledir. Gayri Müslimlerin sözlerinde durmaları, saati saatine gidecekleri yere ulaşmaları bizi yanıltmasın, “onlar Müslümanlardan daha iyi, dakikler gibi ” kıyaslayan sözler kullanmak doğru değildir. Onlar aslında ilk sözleşmeyi, ahdi misakı bozanlar olmuşlardır.
O halde antlaşmayı Rabbimizle olan ve insanlarla olan sözleşme olarak iki kısımda inceleyebiliriz. Rabbimizle olan sözleşmeye dikkat ettiğimiz kadar, kulları ile olan sözleşmelere de dikkat etmemiz bizim ne kadar iyi bir Müslüman olduğumuzu gösterir.
Vefanın Türkçedeki yan anlam olarak kullanılan kadir kıymet bilmek, dostluğa önem vermek, konusunda da tefekkür edecek olursak öncelikle “Ne kadar vefalıyım, ne kadar vefalıyız?” diye sormalıyız.
Yaşımız ilerledikçe bazı duyguların değeri daha çok belirginleşir hayatımızda, vefa da onlardan biridir.
Hepimizin hayatına girmiş güzel dostluklar olmuştur şüphesiz. Maziye bakıp güzel günleri hatırlamak veya albümde gördüğümüz bir resme takılmak,” ne güzel günlerdi” demek midir vefa? Acaba “o dostların, o güzel günlerin kadrini, kıymetini bildim mi” diye kendimize sormak mı? Bir şekilde isteyerek veya istemeyerek de olsa eski dostlarla bağlantı kopabilir, onlara ulaşamayabiliriz. Vefa sadece onların seslerini duymak, onları ziyarete gitmekle sınırlı değildir. Vefa aynı zamanda gönülden onları silmemektir. Dostlarımızı hatırlayınca onlara dua etmek de yine vefalı olduğumuzu, kıymetlerini bildiğimizi gösterir.
Çocukluk yıllarında ve o yıllarda yaşanan dostluklarda sorumluluk çağında olmadığımız için bu duyguları hissetmeyebilir, çocukluk arkadaşı deyip geçeriz. Ergenlik çağına geldiğimizde her yaptığımız hareketten ve seçeceğimiz dostlarımızdan sorumlu olduğumuzu bilmeliyiz. Kurduğumuz dostlukların ebedî dostluklardan olması için yine yapmamız gereken sorumlulukları elimizden geldiğince yerine getirmeliyiz .
“Beni aramayanı, sormayanı ben de sormam” demek; vefa ile ilgili imtihanını kaybetmek demektir. Herkes kendi imtihanını yaşar ve kendi davranışlarından sorumludur. Her şeyde olduğu gibi dostlarıyla da elbette.
“Beni defterden sileni ben silmedim, gönül defterimde hâlâ yeri var, beraber yaşadığımız güzel günler ve hatıralar olmuştu” diyebilmek ne güzel bir erdemdir.
On beş yaş öncesini çocukluk yıllarına saymış olursak, sonrasında yaşanmış olan güzel dostlukları ve dostlarımızı unutmamak büyük bir vefa ve zenginlik olacaktır.
Bu âyeti (Muhacir ve Ensar’dan) sonra gelenler derler ki:
“Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz! Şüphesiz ki sen, (şefkatli olan) Raûf ve (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’sin”
Allah azze ve celle, sözünü yerine getirenlerden, dostlarının kıymetini bilenlerden olmamız konusunda bize yardımcı olsun. Kıymetiniz bilinsin, sizler de kıymet bilenlerden olunuz.
Selâmetle kalın.

Sevgi Yağcıoğlu

Kaynak:
TDK( Türk dil kurumu)
Suat Yıldırım Meali
Me’âric Suresi 32. Ayet Açıklaması
Diyanet İşleri Meali

This Post Has 3 Comments

Bir cevap yazın