“Yavaş yavaş gün doğuyor yüksek binaların ardından. Önümde uzanan minik körfezde, denizdeki gri gölgeler yavaş yavaş turuncuya dönüyor. Yine yeni bir gün daha bizim için upuzun bir gecenin ardından.
Bana neden böyle uzun geldi ki bu gece? Aslında geceler sessizlik, geceler huzur ve sükûn, kendinle baş başa kalmaya, düşünmeye, tefekküre imkân. Seviyorum kendimle kaldığım saatleri. Günün yoğun temposunu bir yana bırakıyor, bütün kaygıları, uğraşları askıya alıyor huzuru yaşıyorum doyasıya. Kendimle hesaplaştığım, derinlere daldığım, Rabbimi, yaşamı, muhteşemliğini, gizlerini düşündüğüm, okuduğum, yazdığım, sevindiğim, hüzünlendiğim; kimi zaman bir gülümseme, kimi zaman gözpınarlarımda yaşlarla inci dakikalarını yaşadığım anlar bunlar.
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte renklerine bürünürken yeryüzü tefekkür ve şükür zamanıdır artık.
Muhteşem güzel bir dünyada, inanılmaz nimetler içinde yaşıyoruz her anı binlerce altın değerindeki zamanı. Bize verilmiş bir armağan bu. Aldığımız her nefes doğru dürüst insan olma yolunda bir fırsat daha. Yeni bir başlangıç yaşama.
Tabii ki olumluların yanında olumsuz milyonlarca faktör var bizi gitgellere sürükleyen. Her an mutlu, ya da her an mutsuz olabilir miyiz? Mümkün mü hep başarmak? Hep istediğimiz gibi sonuçlanır mı olaylar? İşte imtihanın sırrı da burada. “Her ne nasıl tecelli etmiş olursa olsun var bir hikmeti” diyebilmekte. Üzülmeyeceğiz, istediğimiz bir şey olmuyorsa ya daha iyisi olacağı için ya da gerçekten de olmaması gerektiği için olmuyordur.
Her şey bizde gizli aslında. Her olayda önce dönüp kendimize bakacağız. Hayatımızı, davranışlarımızı, kararlarımızı inceleyeceğiz. Mutlaka bir bağlantı bir sebep bulacağız yaşananlarla. Eğer gerçekten bizden kaynaklanmıyorsa yaşadıklarımız, haksızlığa uğramışsak o zaman da bu hayat yolunda, olgunlaşma yolunda bir tecrübedir yaşanan ve yaşanması gereken. Yanlışı yapan biz olamayalım yeter ki. “Rabbimin huzurunda amellerimizde senin rızan var Allah’ım” diyebilelim. Bundan daha ötesi var mıdır? Rabbim razı ise bizden, kim ne yapmış ne düşünmüş olursa olsun ne önemi var ki?
Ebu Hüreyre’den nakledildiğine göre, Rasulüllah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Mümin, yeşil ekine benzer. Rüzgâr hangi taraftan eserse onu o tarafa yatırır (fakat yıkılmaz), rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mümin de böyledir; o, bela ve musibetler sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Kâfir ise sert ve dimdik selvi ağacına benzer ki Allah onu dilediği zaman (bir defada) söküp devirir.”
Kötü günler de iyi günler de insanlar içindir değil mi? Hayatta insanın başına her şey gelebiliyor, ancak sabretmeden hiç kimse insan olma yolunda ilerleyemiyor. Eline pek çok imkân geçip de hırs ve tamaha kapılmadan sabredebilen kazanır. Karşılaşılan felaketlere sabrederek, telaş etmeden direnebilmek, Allah’tan başkasına şikâyette bulunmamak başarının ilk anahtarı değil midir? Sabırsız insan sürekli sıkıntı içinde kalır. Zorluklara dayanma gücü olmadığından her şey kendi istediği şekilde olsun ister, bunun için sürekli ısrar eder. Bu da mümkün olamayacağından sürekli hayal kırıklıkları yaşar.
Dünyada değişmeyen hiçbir şey yok. Zamanın kanatları kederleri uçuruyor. Sabreden ve Rabbinin razı olduğu şekilde davranan mutlaka feraha kavuşuyor. Bir bakalım etrafımıza. İlmiyle, cesareti ile, olgunluğu ile insanlığa hizmet eden bütün büyük adamlar en çetin sabır imtihanlarından geçmişlerdir. Hayat yolunda yapabileceğimizin en iyisi ile yürümeye devam edelim yeter ki.
İşte artık yeryüzü muhteşem bir renk cümbüşü altında. Kıpır kıpır deniz, sımsıcak güneş, bembeyaz martılar, yemyeşil çimenler. Hangi ressam paletinden yansıyabilir ki bu denli canlı renkler.
Allah’ım bize verdiğin bu inanılmaz güzel dünyayı değiştiren kirleten de biz insanlarız, renkleri solduran da. Bütün dengeleri alt üst edip sonra nasıl kurtarırız diye kara kara düşünen de biziz, sıcaktan soğuktan şikâyet eden de. Hoyratça, umursamazca tüketen de biziz sonra yokluktan yakınan da. Acımasızca hayvanatı ve en acısı insanlığı katleden de biziz oturup ardından ağıtlar yakan da. Affet bizleri.
Rabbim insanı en güzel şekilde (Ahsen-i Takvim) yarattın. Bir hatamız ile aşağıların aşağısına düşmekten koru bizi. Amin.”
Özden Gülen Çiçek
selam aleykum Ozden hanım cok guzel anlatmissiniz tesekkur ederim fikrinize ellerinize saglik . Kendimle baş başa kalmak ve bu hali sevebilmek kendini tamir edebilmektir tefekkur buyuk bir nimettir farkina varmak anlaşıldığını bilmek kimsesiz olmadığını idrak etmek bize herkesten yakin her halkmize vakif bizi herkesten cok seviyor yaradan rabbim bizi bize birakma eksikkerimizi tamamla , sevgine layik kul eyle ,muhabbetle kalın ,guzel kardeslerim.