Hicrî yılın sekizinci ayı.

Sözlükte “dağılmak, gruplara ayrılmak” anlamındaki şa‘b kökünden türeyen “Şaban” kamerî yılın Recep’ten sonra, Ramazan’dan önce gelen sekizinci ayının adıdır. Ayrıca dinî gelenekte önemli bir yeri olan üç ayların ikincisidir. İslâm tarihinde Şaban ayında meydana gelen önemli olaylar arasında orucun farz kılınması (2/624), Hz. Peygamber’in Hz. Hafsa ile evlenmesi (3/625), Hz. Hüseyin’in doğumu (4/626), Benî Mustaliḳ (Müreysî‘) Gazvesi (5/627) zikredilebilir. Şaban’ın on beşinci gecesinde Müslümanların Allah tarafından bağışlanacağı umulduğundan bu gecenin özellikle ihya edilmesine ayrı bir önem verilmiştir.

(TDV İslâm Ansiklopedisi)

Aişe (Radiyallahu anha) şöyle demiştir:

“Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) oruç tutardı. Hatta biz hiç iftar etmeyecek derdik. Bazen de çok iftar ederdi. Hatta biz hiç oruç tutmayacak derdik. Ben Rasûlullah ‘ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) Ramazan’dan başka bir ayın orucunu tutarak tamamladığını görmedim! Şaban ayındaki kadar da içerisinde çok oruçlu olduğu bir ayı görmedim!”

(Buhari 1835, Müslim 1157/175, Malik 1/309, Ebu Davud 2434, Nesei 2350, Tirmizi 768, İbni Hibban 3648, Beyhaki 4/292, Begavi 1776, Ahmed bin Hanbel Müsned 6/107, 189)

Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu anhuma) şöyle demiştir:

“Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem) Ramazan ayından başka hiçbir ayda tamamen oruç tutmadı! Bazen de çok oruç tutardı. Hatta bir kimse:

−Hayır, vallahi Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) hiç iftar etmeyecek! derdi. Bazen de çok iftar ederdi. Hatta bir kimse:

−Hayır, vallahi Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) hiç oruç tutmayacak! derdi.”

(Buhari 1837, Müslim 1157/178)

“Sizden biriniz bir-iki gün öncesinden oruç tutarak Ramazan’ı karşılamaya kalkmasın” hadisi:

Ebû Hüreyre’den (Radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre Nebî (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz bir-iki gün öncesinden oruç tutarak Ramazan’ı karşılamaya kalkmasın. Ancak belli günlerde oruç tutmayı âdet edinmiş olan kimse, o gün orucunu tutsun.” (Buhârî, Savm 5, 14; Müslim, Sıyâm 21. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 7, 11; Tirmizî, Savm 2, 4, 38; Nesâî, Sıyâm 13, 31, 32, 38; İbni Mâce, Sıyâm 5)

“Ramazan’dan önce oruç tutmayınız” hadisi:
İbni Abbâs’dan (Radıyallahu anhümâ) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Ramazan’dan (bir-iki gün) önce oruç tutmayınız. Ramazan hilalini gördüğünüzde oruca başlayınız; Şevval hilalini gördüğünüzde oruca son veriniz. Hilali görmenize bulut mani olacak olursa, günü otuza tamamlayınız.” (Tirmizî, Savm 5. Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 13)

“Şaban’ın ikinci yarısında oruç tutmayınız” hadisi:
Ebû Hüreyre’den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Şaban’ın ikinci yarısında oruç tutmayınız.” (Tirmizî, Savm 37. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 13.)

Şek gününde oruç tutmak ile ilgili hadis:
Ebü’l-Yakzân Ammâr İbni Yâsir (radıyallahu anhümâ )şöyle dedi:

Ramazan’dan olup olmadığı belli olmayan günde (yevmü’ş-şek) oruç tutan kişi, Ebü’l-Kâsım’a (Sallallahu aleyhi ve sellem) isyan etmiş olur. (Ebû Dâvûd, Savm 10; Tirmizî, Savm 3. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm 3)

Hadisleri Nasıl Anlamalıyız?

Ramazan-ı şerifi karşılamak maksadıyla, Şaban ayının son yarısında ve özellikle Ramazan’dan bir-iki gün önce oruç tutmayı yasaklayan bu dört hadis, Ramazan orucuna başlamayı -tabiri câizse- garanti altına almayı, farz orucu nafilelerle karıştırmamayı hedeflemektedir. Bu hadisler asıl faziletin, nafileyi nafile olarak, farzı da farz olarak uygulamakla elde edileceği fikrini pekiştirmektedir. Şimdi bu dört hadisi tek tek ve birbirleriyle ilgileri açısından ele alalım.

Birinci hadiste, Peygamber Efendimiz, Ramazan’ı karşılamak maksadıyla bir-iki gün öncesinden nafile oruç tutulmasını yasaklıyor. Bu yasağın tek istisnası, her ayın belli günlerinde oruç tutmayı âdet edinmiş olan kimsedir. Böyle birinin oruç tuttuğu gün, Ramazan’dan önceki bir-iki güne denk gelmişse, o kişinin, alışkanlığını bozmamak için o gün oruç tutmasına müsaade edilmektedir. Çünkü asıl olan, başlanmış olan ibadetlerin sürdürülmesidir. Böyle bir âdeti olmayanlar için nafile mi Ramazan orucu mu karışıklığı söz konusu olur. Ayrıca farz olan Ramazan orucuna tam zamanında dinç olarak başlanabilmesi için “Ramazan’ı karşılama” niyetiyle de olsa, bir-iki gün öncesinden oruç tutulması, hadisin ifadesiyle söyleyecek olursak, “Ramazan’ın önüne geçilmesi” uygun görülmemiştir. Bunun sebebi, geçmiş bazı ümmetlerin düştüğü hataya düşülmesini önlemektir. Çünkü onlar, farz olan oruç günlerini, kendi ilâveleriyle artırmışlar sonra da emredilmiş olan farzı bile yerine getirmemişlerdir. Hadisimizin getirdiği yasak, bu tür bir aşırılığa düşülmemesi için köklü bir tedbirdir.

İkinci hadiste bu durum daha açık ve net ifadelerle ortaya konmakta, Ramazan’dan önce “Belki Ramazan ayı girmiştir” gibi bir düşünce ile de olsa oruç tutulması yasaklanmaktadır. “İhtiyat” ya da “tedbir” gibi gözüken, fakat şüpheye dayalı olan bu tür hareketlere girilmesi hoş karşılanmamaktadır. Ramazan orucuna Ramazan ayının hilali görülünce başlanması, Şevval ayı hilali görülünce de oruca son verilmesi, kesin bir ifade ile anlatılmaktadır. Geriye tek bir ihtimal kalmaktadır. O da Ramazan’dan önceki gün hava bulutlu olur da hilali gözetlemek ve görmek mümkün olmazsa ne yapılacaktır? Onun da cevabı çok açıktır. Kamerî ayların en fazla otuz gün oldukları dikkate alınarak, Şaban ayı otuza tamamlanır, sonraki gün hilali hâlâ görmek mümkün olmasa bile, artık Ramazan orucuna başlanır. Aynı şekilde Şevval hilali de havanın kapalı oluşu sebebiyle görülemeyecek olursa, bu defa da Ramazan ayı otuza tamamlanır ve sonraki gün bayram edilir. Rasûlullah Efendi’mizin (Sallallahu aleyhi ve sellem) ifade buyurdukları bu çözüm, hem pek tabii ve kolay hem de son derece gerçekçidir. İhtiyata en uygun, her zaman ve her yörede geçerli bir çözümdür.

Her iki hadisi-i şerifte de Ramazan ayının girmiş olduğu kanaatine kesinlikle varıldıktan sonra Ramazan orucuna başlanması gerektiği üzerinde ısrarla durulmakta ve bunun yolu gösterilmektedir.

Üçüncü hadis, bu durumu biraz daha sağlama almakta, Şaban ayının son yarısına gelindiğinde nafile oruç tutulmamasını emretmektedir. Hiç şüphesiz bu yasak, belli günlerde nafile oruç tutma alışkanlığı olmayanlar ve üç ayları oruçlu geçirmeyenler içindir. Şaban ayının son on beş gününe kadar oruç tutmayan, tam Ramazan’a yaklaşıldığı bir dönemde oruç tutmak isteyenlere yönelik bir kısıtlamadır. Çünkü Ramazan’a, güçlü ve istekli bir şekilde ve Ramazan olduğu kesinlikle bilinerek başlanması daha uygundur.

Dördüncü hadis, her ne kadar, Ammâr İbni Yâsir’in görüşünü yansıtıyor gibiyse de bu hadiste, “Ramazan’dan olup olmadığı bilinmeyen günde oruç tutan kişinin Hz. Peygamber’e isyan etmiş olacağı” hükmünü vermek, içtihatla ulaşılabilecek bir sonuç değildir. Bu sebeple hadis, hadis usulü ölçülerine göre “hükmen merfû” niteliğindedir. Yani Hz. Peygamber’den öğrenilmiş bir hükmü bize ulaştırmaktadır. Yevm-i şek denilen, Ramazan’ın ilk günü mü yoksa Şaban’ın son günü mü olduğu kesin olarak bilinemeyen günde oruç tutmanın, üçüncü hadisteki “Şaban ayının son yarısında nafile oruç tutmamak” tavsiyesine karşı çıkmak olacağı için Hz. Peygamber’e isyan etmek anlamına gelmektedir. “Ne olur ne olmaz, ben tutayım” demek doğru değildir. Yapılacak iş, Şaban ayını otuza tamamlayıp sonraki günü Ramazan olarak değerlendirmekten ibarettir. Şüphe ile ibadet olmaz. Hele ibadetlerimizi kendisinin beyanları doğrultusunda yapmakla yükümlü olduğumuz Sevgili Peygamberimiz’in açık talimatı varken, kendiliğimizden bazı uygulamalara girmemiz asla doğru değildir.

(Kaynak: Riyazü’s Salihin, Erkam Yayınları)

Derleyen:

Sevgi Yağcıoğlu

Bir cevap yazın